top of page
Yazarın fotoğrafıAttila Gursel

HİKAYE ANLATMA SANATI

Güncelleme tarihi: 19 Mar 2020


İşimizin özü danışmanlık. Fikri haklar konularında kurumlara ve kişilere danışmanlık veriyor, yönlendiriyor, kılavuzluk ediyoruz. Danışman kısaca uzmanlık alanında sahip olduğu bilgi ve tecrübeyi talep edenlere sunan kişiye denir. Danışmanlık işinin gerekliliklerinin başında elbette bilgi ve tecrübe gelir ancak bu ikisi kadar önemli olan başka bir konu ise iletişim kurabilme yeteneğidir. İşimizin önemli bir kısmı müşteri ile görüşerek geçiyor. Yüz yüze, telefonda, e-posta yoluyla sık sık müşterilerimizin sorularını yanıtlıyoruz, endişelerini dinliyoruz, çözümler üretiyoruz. Bazen kendimizi anlatıyoruz, bazen tecrübelerimize dayalı örnekler veriyoruz, bazense karşılaşabilecekleri senaryoları aktarıyoruz. Kısaca hikâye anlatıyoruz.


Son dönemlerde çok moda olan hikâye anlatıcılığı (storytelling), sadece aile arasında ya da arkadaş çevresinde değil, iş hayatında da yararlanılan bir sanat haline geldi. Okulda dersini daha akılda kalır hale getirmek isteyen bir öğretmen, iş arkadaşlarını ya da çalışanlarını etkilemek isteyen bir yönetici, hastalarına hikâyeler aracılığıyla yardımda bulunmak isteyen bir terapist ya da danışanlarına sadece postacılık yapmak istemeyip farklı bir hizmet vermek isteyen bir vekil hikâye anlatma sanatına başvuruyor.

Hikâyelerin ve hikâye anlatma sanatının gücünü kullanarak kurumlarının başarısını arttırmak isteyen şirketler sıklıkla çalışanlarına bu konuda eğitimler aldırıyor. Kimisinin hedefi şirketlerinin hikâyelerini yaratmak, kimisi ise kendisini bir TedX konuşmacısı gibi ifade edebilen elemanlar yetiştirmek istiyor. Çoğunun inancı şu: İş hayatında başarının yolu, hitap edilen kitleyi en etkili biçimde ikna etmekten geçer.


Geçtiğimiz yıl İstanbul’da görüşğüm hikâye anlatıcısı ve eğitmeni Nazlı Çevik Azazi’ye “kurumsal hikâye anlatımı eğitimini kurumlar ne amaçla almak istiyorlar?” sorusunu yönelttiğimde aldığım cevap aslında benim de kafamın içinde dönüp duran cümlelerle benzerlik gösteriyordu: ”Sektörde fark yaratmak istiyorum.”, ”Çalışanlarımın hikâyeler aracılığıyla daha etkili ürün/hizmet tanıtımı yapabilmelerini istiyorum.”, ”Eğitmen kadromun hikâyelerle eğitimlerini zenginleştirmelerini istiyorum.”, ”Sunumlarımda hikâyeler kullanarak yönetici kadromu ikna etmek istiyorum.”, ”Yarattığım markanın herkesin ilgisini çekmesini ve piyasada kalıcı bir etki bırakmasını istiyorum.”, ”Şirketimin değerlerini çalışanlarıma masallarla, hikâyelerle aktarmak istiyorum ki; böylelikle değerlerimizi hiç unutmasınlar.”, ”Şirketimin canlılığını yitirmeyen, sürekli kendini besleyen, büyüten bir hikâyesi olsun istiyorum.” diyorsanız hikâye anlatma sanatını öğrenmelisiniz.


Ben çok iyi biliyorum ki Ankara Patent’in 50 yılı aşkın serüvenine sığş bir sürü hikâyesi var. Kimisini sizler de dinlemişsinizdir zaman zaman. Aslında bizi biz yapan da; aidiyet duygumuzu artıran, işimizi sevdiren, başarılı olmamıza yardım eden bu hikâyeler değil mi? Hikâyelerimizin bazılarının sonu mutlu biter, bazıları ise mutsuz. Ama anlatana ve dinleyene dersler çıkartır her bir hikâye. Azazi diyor ki; “Hikâyeler bizi birbirimize bağlar. Hikâyeler zor zamanlarda bize yol gösterir, yoldaş olurlar. Hikâyeler bu evreni anlamamız ve yeni evrenler kurabilmemiz için bize eşlik ederler. Hikâyeler varlığımızı anlamlandırmamıza yardımcı olurlar. Şifahen anlatılan hikâyeler; yani masallar, mitler, efsaneler, destanlar, söylenceler, fıkralar, meseller, kalplerinde insanlığın bilgi birikimini ve deneyimini barındırırlar.”.


Bence danışmanlık şirketlerinin de kendi etkili hikâyelerini oluşturma ve anlatma vakti geldi. Brian Eisenberg’in dediği gibi: “Facts tell, stories sell”[i] Bilgi kıymetlidir, hele ki yeniyse. Ama hisler unutulmazdır. Duyguya hitap etmenin en kolay yolu ise hikâyelerdir.

[i] Veriler anlatır, hikâyeler sattırır.


26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page